Abdullah Tukay
Su Anasi
(Köylü çocuğunun diliyle)
Bir bahar günü. Hava sıcak, suda yüzüyordum;
Su sıçratarak, oynayarak, dalıp başımla suyu yararak.
Bir buçuk saat kaldıktan sonra,
Artık bir müddet terlemem diye düşündüm.
Koşup çıktım sudan, çabuk çabuk üzerimi giyindim.
Korkuyordum bilmem neden, yoktu yanımda arkadaşım.
Gideyim derken, ilişti gözüm iskeleye;
Baktım ki, korkunç, yaşlı bir kadın oturuyor kıyıda.
Güneşte parlıyor, elindeki altın tarak;
Oturuyordu, tarakla dağılan saçlarını tarayarak.
Nefes almadan durdum, korkudan dişlerim kenetlendi;
Yar boyundaki sık ağaçların arkasına saklandım.
Saçlarını tarayıp ördükten sonra, suya atladı,
Daldı, tamamen gözden kayboldu, sanki battı.
Bunu fırsat bilerek, sessizce çıktım kıyıya,
Peri unutmuş olsa gerek, kalmış tarağı kıyıda.
Etrafta kimseciklerin olmadığını fark edince,
Koştum köye doğru, tarağı kaparak.
Önüme arkama bakmadan koştum, koştum,
Koştum, terledim, kıpkırmızı kesildim, yandım.
Bir ân dönüp bakınca arkama doğru,
Ah ne göreyim! Su Anası da peşimden gelmiyor mu?
Bağırıyordu: "Kaçma! Kaçma, dur, dur, ey hırsız!
Neden aldın onu sen, o benim altın tarağım!"
Ben kaçarım o kovar; o kovar ben kaçarım.
Kırlar o kadar sessiz, bir tek insan bile yok.
Bu minval üzre, koşuşup durduk köye doğru bir zaman.
Su anasını kovmaya başladı, bütün köpekler!
Havhav da havhav! Durmadan havladı köpekler.
Göri döndü Su Anası, korkup köpeklerden.
Artık yoluna girdi herşey, rahatladım, dedim;
Ey cadı kadın, tarağını alamadın ya, dedim.
Eve döndüm, anneme; "Altın tarak buldum!", dedim;
"Susadım, yoruldum anne, çok uzaklardan geldim", dedim.
Anlattıktan sonra hikâyemi, aldı tarağı annem,
Korkuyordu, alsa da, içinden neler geçiriyordu neler.
II
İyi, güzel. Battı güneş. Uyumak üzere uzandım geceleyin,
Dolmuştu evin içine akşam havası, hoş kokularıyla.
Yorganın altında, uyumadan öylece düşünüyordum.
Şık şık diye cama vurulduğunu duydum.
Rahatça yatıyor, yerimden kımıldamıyordum;
Bu sesle irkilerek uyandı annem.
Nedir bu? Kim o? Geceyarısı kimdir acaba?
Ne var gecenin bu vaktinde Allah’ın cezası!
Ben Su Anasıyım, getir, nerede altın tarağım?
Ver! Alıp kaçtı gündüz, senin hırsız oğlun!
Ayın şulesi düştü. Yorganın altından bakıyordum;
Titriyor, korkuyordum, Allah’ım nereye kaçayım, diyordum.
Şık şık diye durmadan pencereye vuruyordu;
O korkunç saçlarından çeşmeden akarcasına su damlıyordu.
Anneciğim, altın tarağı çabucak arayıp buldu;
Attı dışarıya, hemen pencereyi kapattı.
Kurtulunca Su Anasından, rahat nefes aldı annem,
Vurdu, vurdu da vurdu bana annem.
O günden sonra, öyle işlere kalkışmadım,
Sahibi yok diye hiçbirşeyi almadım.
(1908)
Çevirmen: Dr. Fatma Őzkan