تورک بالاسی TÜRK BALASI

TÜRK DÜNYASI UŞAQ ƏDƏBİYYATI

Kibritçi Kız Masalı

+0 BƏYƏN

Kibritçi Kız Masalı

Hans Christian Andersen

Çok soğuk kış gecelerinden biri ve yılbaşı gecesi. Dışarıda hava çok sert. Sanki bir damdan bir dama kedi atlarken havada donup kalacak. Soğuk hava insanın iliklerine kadar işliyor. İşte böyle bir soğuk havada ve karanlıkta, üzerinde montu, başında beresi, elinde eldiveni, ayağında botu  olan insanlar bile üşürken. Elbisesi yırtık ve yamalı, başı açık, ayağında hiçbir şey olmayan, sarı saçlı küçük bir kız çocuğu gecenin karanlığında küçük küçük adımlarla yalın ayak yürüyor.

Evden çıkarken giydiği terlikler, az önce karşıdan karşıya geçmek isterken yolda gelen arabayı görünce telaşlandı ve koşmaya başladı işte bu sırada ayağından çıktı. Terliğin biri kayboldu. Birini ise bir erkek çocuğu aldı ve eğer ileride bir çocuğum olursa bu terliği beşik yaparım diye söylenerek uzaklaştı. Çünkü giydiği terlikler annesinin daha önceden giydiği terliklerdi. Doğal olarak da bu küçük kızın ayağına büyük geliyordu.

Büyükte gelse en azından ayaklarını birazda olsa soğuktan koruyan terlikleri ayağında olmadığından ayakları sanki morarmıştı. Güçlükle yürüyordu. Üzerinde bulunan eski önlüğünün cebinde bir sürü kibrit vardı. Bir kaç tane de eline almış bu şekilde kibrit satmaya çalışıyordu. Gün boyu dolaşmış, gece olmasına rağmen halen 1 tane bile kibrit satamamıştı. Küçük Kibritçi Kız’ın karnı açıkmış, soğuktan dolayı donmuş halde halen yürüyor belki bir kibrit satarım da biraz para kazanırım diyordu. Bir taraftan da çevreyi izliyor. Yılbaşı olması nedeniyle bütün evlerin pencerelerinden ışıklar yayılıyor. Sokaklara ise nefis hindi kızartması kokuları geliyor. Aileler evlerinde çocukları ile mutlu bir şekilde zaman geçiriyorlardı.

Küçük Kibritçi Kız: “Bu gece yılbaşı gecesiydi. ” diye aklından geçirdi.

Artık yorgunluktan bitap düşmüştü. o küçük ayakları daha fazla dayanamadı ve iki bina arasında kaldırım üzerine kendini attı. Binanın köşe duvarına doğru gitti ve üşümüş o küçük ayaklarını altına alarak oturmaya çalıştı. Ancak yine de üşüyordu. Elbisesinin dışarıda kalan kısımlarını da toplayıp altına alarak ısınmaya çalışıyordu. Bir taraftan da eve gitmek istiyordu ancak daha hiç kibrit satamadığı ve para kazanamadığı için babasının ona kızacağını düşündüğünden buna cesaret edemiyordu. Gerçi eve gitse de değişen bir şey olmayacaktı. Evlerinin de sokaktan farkı yoktu. Buz gibiydi. Ev dediği de üzerinde sadece çatısı olan, duvarlarında kocaman delikleri olan ve onları otlarla ve naylon parçaları ile kapatmaya çalıştıkları yaşadıkları yerdi. Ancak yine evlerinin buzhaneden farkı yoktu.

Küçük Kibritçi Kız içinden: “Bu kadar soğukta bir tane kibrit yaksam onun sıcaklığı ne kadar iyi olur” diye düşündü. Sonra daha fazla soğuğa dayanamadı ve Kibrit kutusundan bir tane kibrit çıkardı ve köşesine oturduğu binanın duvarı sürttü. Kibrit bir kıvılcım ile yandı. Kibrit ne kadar da güzel yanmıştı. Çok acayip bir ışıktı. Küçük Kibritçi Kızın gözlerinde kibritin alevi vardı. Küçük bir mum gibiydi. Kibritten çıkan ışık küçük kızın kalbini o kadar ısıtmıştı ki kendisini bir anda büyük süslü boruları olan bir sobanın yanında oturmuş ısınıyor gibi hissetti. Soba alev alev yanıyor ve ısıtıyordu. Üşüyen ayaklarına da bu sobada ısıtmak için uzatacaktı ki kibrit bir anda söndü. Soba da kayboldu. Küçük kız elinde yanıp bitmiş kibrit çöpü ile karşı karşıya kaldı.

Küçük kız bir kibrit daha yaktı. Bu sefer kendini büyük ve sıcak bir salonda beyaz ince dantel işlemeli örtülü masa üzerindeki Hindi kızartması, türlü türlü salatalar, elma ve erik suları, meyvelerin bulunduğu yerde buldu. Tam bunlara bakerken birden hindi bir anda tabaktan indi. Üzerinde saplı çatal ve bıçak olmasına rağmen kendisine doğru gelmeye başlamıştı. Tam kendisine ulaşmıştı ki kibrit yine söndü.

Küçük kız kibrit kutusundan bir kibrit daha çıkardı ve yaktı. Bu sefer kendisini son derece güzel bir şekilde süslenmiş yılbaşı ağacının altında buldu. Hani şu geçen sene zengin tüccarın evinde gördüğü süslü çam ağacından daha büyüktü bu ağaç. Çam ağacının dallarında yüzlerce lamba vardı. Sanki mağazaların vitrinlerinde sergilenenlere benziyordu. Üzerinden hediyelerin kendisine baktığı hissediyordu. Tam hediyelere dokunmak için elini yukarı doğru kaldırdı ki kibrit çöpü yine söndü.

Bu sırada yukarı doğru kaldırdığı elini indirirken gökyüzünden bir yıldızın kaydığını gördü. Bu yıldız gökyüzünde sanki bir çizgi bırakmış gibi bir iz vardı. İçinden “Şimdi birisi ölüyor” dedi küçük kibritçi kız. Çünkü hayatta iken kendisine çok merhametli ve çok iyi davranan tek kişi olan, ancak uzun zaman önce ölen büyükannesi ona demişti ki: “Ne zaman gökyüzünden bir yıldız kaysa, ölen birinin ruhu gökyüzüne yükseliyor demektir.”

Küçük tatlı kız. bir kibrit daha yaktı. Kibritin yanmasıyla birlikte etraf yine aydınlandı. Bu aydınlıkta o çok sevdiği, nur yüzlü, sevimli mi sevimli büyükannesi karşısına geldi. Küçük kız bunu görünce: “Büyükanne!” diye seslendi.

-”Beni de al yanına! Biliyorum kibrit sönünce sende kaybolacaksın. Sıcacık soba nasıl kaybolduysa, nefis hindi kızartması ve o güzel süslü yılbaşı ağacı nasıl kaybolduysa sende kaybolacaksın. Lütfen beni de yanına al!”

Sonra ise Büyükannesi’nin kaybolmaması için kibrit kutusunda ne kadar kibrit varsa onları peş peşe yakmaya başladı. Çünkü Büyükannesini bırakmak istemiyordu. Kibritler öyle parlak yandılar ki sanki her yer gündüz olmuş gibi aydınlanmıştı. Büyükannesi, küçük kızın gözüne hiç bu kadar güzel görünmemişti sanki. Büyükannesi, küçük kibritçi kızı kollarına aldı ve ikisi birlikte pırıl pırıl parlayan gökyüzüne doğru mutlulukla gittiler.

Sabahın erken saatlerinden itibaren sokaklara çıkan insanlar küçük kibritçi kızı bir binanın köşesinde otururken gördüler. Önünde ise bir topar yanmış kibrit çöpü vardı. Herkes herhalde ısınmak için yakmıştır dediler. Ancak hiçbiri Küçük kızın gece ne kadar güzel düşler gördüğü bilemezdi.

kaynak: Masal oku


BÖLÜM: Hekayə,