Osmanlı Türçesinde MASAL
Gide gide daha ortalık da iyice ağarmamış olduğu için o devlerin olduğu yerde bir ışık görerek o yana gider bakar ki o görüp de yanında getirmiş olduğu kız bir takım devlerin arasında oturur. Hemen onlara yakın bir yere gizlenerek ne yaptıklarını, söyleştiklerini dinledikte kızın bunlara söylediklerini işitince işin ne olduğunu anlar. Oradan ayrılarak, “ben bunlarla bir belâya uğrayacağım, eyüsi şuradan kaçayım.” deyip giderken yine önüne o kız çıkar. Oğlana, “nereye gidiyorsun?” diye sordukta oğlan da şaşırıp, “bir yere gitmiyorum. Ancak seni bulamadığım için aramaya çıktım.” demesiyle o kız, “ey şeh-zâdem burası bizim yatağımızdır, benim burada eşim dostum kardeşlerim vardır, ben seni anlara göstermek için gizlice gidip görüştüm. Haydi burada durmayalım, beni seninle görürlerse sonra işimiz biter.” dedikten sonra oğlan gördüğü şeylere bunun söylediklerine bakarak orada pek çok şeyler bulur. Ne ise kıza yine belli etmeyerek, “haydi seninle gidelim ama kimin nesi olduğunu bana eyüce bildirirsen ben seninle arkadaşlık ederim.” dedikte kız oğlanın evvelce görüşüp sorduğuna göre şimdiki soruşu farklı olduğunu görmesinden pirelenir. Kız, “a şeh-zâdem siz bana evvelce sordunuz ben de size anlattımsa da kim bilir şimdi siz başka türlü soruyorsunuz, bunun için ben de sizden korkuyorum. Siz eğer bir şeyden şüpheleniyorsanız her ne kadar benim size anlattığım gibi değilse de haydi bu yerden ayrılalım daha evvel
Gide gide önlerine bir büyük sarây çıkar. Oğlan kıza, “sen burada dur, ben gidip bakayım şu sarâyda ne vardır, anlayıp geleyim.” deyince kız orada kalır, şeh-zâde sarâya girer, ötesini berisini aramakta iken önüne bir bâhçe gelir. Bakar ki türlü türlü ağaçlar ortasında bir büyük havuz, üç tâne çeşmesi var, güzel güzel sular akar; onları seyrederek bahçede gezmekte iken kulağına bir çalgı sedâsı gelir. Oğlan “bu ne?” diye öteyi beriyi dolaşarak bir köşk içinde bir güzel oğlanın oturduğunu görerek yanma varır. Selâm verdikte orada oturan selâmı alıp, “ey şâhım buradan kalkamam ki seni karşılayım” demesiyle oğlan ‘aceblenip bunun yanma varır. Yerinden kalkamadığının aslını sormasıyla o oğlan üzerindeki örtüyü açtıkta “bak ben yarı belime kadar taşım.” deyince oğlan, “bunun sebebi ne? ” demesi üzerine oğlan, “benim bir sevdiğim vardı. Ben falâncı pâdişâhın oğluyum, anı babamdan istedim, aşkım da ziyâde olduğundan babam bana o kızı aldı. Meğerse bu kızın bir başka sevgilisi varmış. Aldığım günden beri o bana her ne kadar sevgililik yüzü gösterse de günlerden bir gün bu kız hamâma ben de odamda oturup uyurken başucumda bulunan halâyıklann birbirleriyle söyleşirken ben uyandımsa da belli etmeyip anların konuştuklarını dinledim. Biri, “a kardeşim şeh-zâdemiz sultân hanımın ettiklerini bilse kim bilir ne yapar.”, öteki de, “niçin böyle söylersin, belki anın yaptıklarını biliyor da ziyâde sevdiğinden bir şey söyleyemiyor, hem yaptığı şey ne olacak, beriki de nasıl ne olacak. Gece şeh-zâde ile oturup yiyip içerken kız, şeh-zâdeye bir şerbet içirerek sarhoş eder, o uyumaya başladıkta kendi giyinip kuşanıp gider, ta sabâh oldukta şeh-zâdenin ayılacağı vakit kalkıp gelir, şeh-zâde kızı yanında bulunca hiç bir şey anlamayıp bu yolda geçinirlerse de şeh-zâde kızın ne yaptığından bir şey anlayamaz. Hâlbuki bunun bu yolda gidişinde elbet bir şey olmalı.”, dediklerini ben işitirdim.
Ertesi akşam oldukta yine sevdiğim ile yiyip içip eğlenmekte iken onun bana vermiş olduğu şarâbı belli etmeyerek bir yana serptim sonra yattım, bu da beni evvelki gibi uyudu sanıp ben de yattığım yerden bunu gözetlediğimde temiz rubaları giyinip, “sen yat geber inşallâh kalkamazsın.” diye çıkıp gittiğini gördükte hemen ben de ardına düştüm. Gide gide şehrin dışarısında bulunan bir süprüntülüktü bir yere vardık, orada birçok hamâl kılıklı adamlar oturduğunu kızında çamurdan bir yapılmış kulübeye girdiğini görmekliğim üzerine o kulübenin tepesine çıktım. İçini görecek bir deliğe gözümü uydurarak bakarken karım bulunan kız içeri girdi. Sazdan kâmıştan yapılmış bir yatak üzerinde dudakları kürek gibi boyu sekiz arşın uzunluğunda bir
Yolda giderken bu şeh-zâde, “ey kardeşim ben falân şâhın oğlu idim, benim başıma bu kadar işler geldi, beriki de, “ben de falânm oğlu idim, bana da bunlar oldu.” diye birbirlerine dertlerini anlatarak o kızı öldüren oğlan “haydi şimdi doğru benim sarâya varalım, eğer babam sağ ise bizi görünce yapacağı iyilikleri artık ben söyleyemem.”, beriki de, “bizde benim şehrime varırsak kim bilir ben de anamın babamın bir tânesi idim, sağlığımı görürse kim bilir evde bize ne kadar iyilik edecektir.” dedikte öteki, “haydi ilk önce benim babama varalım.” diyerek bunlar otura kalka gidip günlerden bir gün o oğlanın şehrine varırlar. Babası ölmüş olduğundan veziri vüzerâsı da bunu ararlarmış, hemen geldiğini gördükleri gibi tahta geçirirler. Beriki oğlanı da kendine vezir yaparak bunlar birer de kız bulup kendilerine nikâh ettirirler. Orada kırk gün kırk gece düğün yapıp ölünceye kadar otururlar.
Kaynak: http://bendelimiyim.com/